
Neredeyse bir haftayı geçti ayak bileğim kırılalı. Yürüyemeyince insan, yatakta uzanmak dışında pek az şeyi gerçekleştirebiliyor. Fakat kol değneklerimin geldiği 9. günde bir değişiklik olsun istedim ve arkadaşımla birlikte markete çıktım. Kendimi denemek istiyordum fakat aslında yürümeyi, vücudumu yine istediğim gibi zihnimin emrine verebilmeyi istiyordum. Ama olmuyordu, istediğim gibi, yani eskisi gibi yürüyemiyordum. İmtihandır, geçer Allah’ın izniyle.
Markete girdik, uzunca bir müddet yalnızca sağ ayağımın üzerinde sekmiş olmak beni feci yormuştu. Arkadaşım meyve sebze reyonlarında kararsızca dolanırken ben de kol değneklerine dayanmış, ayağımdaki dayanılmaz acı sebebiyle ne yapacağıma karar vermeye çalışıyordum. İçeride oturacak yer yoktu en nihayetinde.
Sonra arkadan bir ses işittim: “Evet abi düşmüş.” Arkamı dönüp baktığımda, yeni yeni yürümeye başlamış, yaklaşık 2 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim küçük bir kız çocuğu, annesinin arkasına saklanmaya çalışıyordu. Bacağımdaki alçı onu korkutuyordu fakat ben kendisiyle konuşmaya çalıştıkça da saklandığı yerden çıkıp, ürkek ve meraklı gözlerle bir ayağıma, bir bana bakıyordu.
“Abi düşmüş.” demişti ve üzülmüştü. Nasıl oluyor da ayağımın bu halinin düşmem neticesinde olduğunu anlayabilmişti? Belki de o da düşmüştü ve yarasına bir şeyler sarmışlardı zamanında. Zor bela konuşturmaya çalıştıysam da yalnızca “Dua et bana, tamam mı?” soruma tatlı bir “Tamam.” demişti.
El salladım. O da bana karşılık verene kadar ısrarla el salladım ve en sonunda gittiler. Giderken arkasını dönüp hâlâ bana bakıyordu, ben de el sallamaya devam ettim. Uzaklaşmanın vermiş olduğu rahatlıkla olacak ki o da bana tekrardan ve bu sefer daha korkusuz bir şekilde el salladı.
Tüm bu olanları düşünürken, ayağımın ağrısına dayanamadığım için arkadaşıma, onu dışarıda bekleyeceğimi söyledim ve marketin giriş kapısının yanında kaldırıma oturdum. Aileleriyle birlikte yanımdan geçen küçük çocuklar arkalarını dönüp bana bakıyorlardı sürekli. Biraz sonra bir erkek çocuğu marketten çıkarken beni fark etti ve dikkatli bir şekilde bakarak annesine: “Anne, bu adam neden yerde oturuyor?” diye sordu.
Soruyu birkaç defa daha tekrarlamasına rağmen annesi pek oralı olmadı çünkü o sırada babasıyla tartışıyorlardı. Hakkını yemeyelim, yanımdan geçen bir abi de “Çok geçmiş olsun kardeşim.” demeyi ihmal etmemişti.
Ama benim günümü güzelleştiren, göğe kafamı kaldırdığımda onu daha aydınlık görmeme vesile olan çocuklardı. Çocuk kalbiydi. Çocuk diye belki de ihmal edilen, önemsenmeyen o minik ruhların kalbinde Allah’ın bir tecellisi olarak merhamet saklıydı.
Yetişkinlerin bin bir telaşe içerisinde fark edemedikleri detayları fark edebilecek kadar hayatın içerisindeydiler. Masumiyet timsali bu yavrular, küçücük yaşta acının ne olduğunu fark edebilecek, bilecek kadar duyarlıydılar hayata ve insana.
Yetişkinler, acıyı birçok defa tecrübe etmelerine rağmen başkalarının acılarını görecek basiretten yoksundu. Hayat, imtihanlar, kısacası dünya telaşı bir buğu misali insanın gözleri üzerine çöktüğü için midir bilinmez, yetişkinler duyarsızlaşmış, hissizleşmişti.
Çocuklar ise henüz o kuş kalpliliğin vermiş olduğu bir masumiyetle daha samimi ve daha içliydiler. Kimimiz artık çocuk değiliz. Fakat insanın içerisindeki çocuğu muhafaza etmesi bence daima mümkün.
Evet, hayat zor ve her kula ayrı sertlikte. Ama hepimiz bir zamanlar çocuk kalbine sahiptik. Sonra dünya onun etrafını bir katman misali sarmaladı. Mesele, o katmanı delip geçecek olan masumiyeti yeşertebilmek. Dünyaya masum bir çocuğun çehresinden bakabilmek.
Zannediyorum, insanlık ancak bunu başardığı takdirde Gazze’de bombalanarak parçalara ayrılan bir çocuğun bedenine merhametle bakacak ve “Abi düşmüş.” diyen çocuğun masumiyetiyle içlenecek.
İnsan, çocuk kaldığı müddetçe bebeklere, çocuklara, bitkilere, insanlara zarar vermeyecek. En nihayetinde, şu an yeryüzünü kana bulayan zalimler dünyaya çocukça bakamadıkları, çocuk değil birer dev oldukları için insanlık arzın üzerinde günahlarla adımlıyor.
Dünya, üzerinde masum yüreklerin, çocuk kalbi misali ürkek ve merhametli yüreklerin atmasını bekliyor hasretle…
1 Yorum